"This is where the one who knows, meets the one who doesn't care..."

19 Ekim 2008 Pazar

Bayık

özlemim sır

kırgınlığım salıncak

öfkem tohuma kaçmış kabak çiçeği

sevgim kaynak

hayali dokunuşlarım var

sahibine gerçekte asla ulaşmayacak

bir tık uzakta dileğim

kulağı sadece bildiği şarkıyı dinler

bu yüzden çağrılarım hep cevapsız kalacak

o burada oldu

ben orada oldum

'an' denen şeylerden paylaştığımız oldu

ben yarı esrik

kısmen felçli

laf özürlü duygu ebesi

aradığım tahammülümün bu aralar servis dışılığından

duvarlarına çarpıp parçalanmaktan korktum

belki ecelime bir faydası olur umuduyla

ne elim ne dilim varmaya yanaşmadı ona

yanlış hatırlamıyorum; ikisi de titriyordu

kalbime baksan çığlık çığlığa

ilk kez tümden gelmek

gönlümün tecrübesiz olduğu bir saha

o yüzden tek bildiğim:

hükmünü peşinen verişim

ancak onu asla sıfatlara bölmeyeceğim

neşeme tahsis ettiğim koltuk boşsa

o kendiliğinden gelip oturan onurlandırılmış konuk

konuk ise sözlüğümde kandırmaca

yani neymiş

gördüm

anladım

sevdim elhamdülillah


13 Ekim 2008 Pazartesi

Neler Olmuş Da Ne Oldu

18.08.08, 04:55


Aynaya bakıyorum, gariptir, kendimi küçülmüş hissediyorum, gençleşmiş. Rahatlıkta rehavete kapılmak, erdemli olmak, atıp tutmak, ne bileyim işte ideal olan her şey kolaymış. Eğlenmek kolay, mutlu olmak, yaşamak, sıkılmak, bunalmak, harcamak, kazanmak, tutmak, bırakmak, vicdanlı ve yardımsever ya da aksine zalim olmak kolay. Rahatlıkta kendini betimlemek kolay, ama yanlış sıfatlarla… bunları daha yeni yeni görüyorum.

10 yıl öncesine göre daha temizim. Çok daha fazla pislik gördüm o günlerime kıyasla. Belki 10 yıl önceki yaşımda daha hiçbir şey görmemiş sayılırdım. Oysa daha çirkef, daha kıskanç, daha zalimdim. Gerçeği görmek için yitirmeli demek ki. Sahip olduklarım şans eseriydi. Olduğumu sandığım insan bu yüzden suniydi. Şimdi, 10 yıl sonrasında daha safım. Çirkinlik içinde güzelliğimin, pisliğin içinde temizliğimin farkına vardım. Sağduyumu, mantığımı, sezgilerimi anlamlandırdım. Açıldım; insanlara, yaşama, evrene ve hatta kendime bile. Bir baba kaybettim, acıdım. Belki de babam bir evlat kaybetti ama karşılığında ben kendimi kazandım. Aynaya baktığımda bambaşka görüyorum kendimi; barıştım. Uğraşmanın gereksizliğini anladım ve bıraktım. Bıraktığım o anda kendimle karşılaştım.

Hayıflanmak gereksiz, anlamak şart, kabul edebilmek önemli, karar vermek gerekli, hesaplamak ise elzem bu hayatta. Bu erken aldığım derse gelecekte çok şey borçlanacağımı öngörebiliyorum. Kendimi biliyorum, kendimi hiçbir zaman gerçekten tanıyamayacağımı da biliyorum, zira dengelerin değişimi an meselesi. Değişim kaçınılmazdan ziyade fark edilemez bir süreç çünkü. Ve kişi edilgen; her daim şart, koşul ve karşısındakilere bağımlı. Karakter yalandır, bütün bir ömre genellenmesi imkansızdır. İnsanın kendine şaşmasını sağlayıverecek an, -adı üzerinde- an meselesidir. Bu anı sağlayan etmenler ise kaderin cilveleridir.

Kendini aşmalı, kendini sürekli araştırmalıdır insan; neyin neye sebep olduğunun, sebebin neyle sonuçlandığının hesabını tutmalıdır. Ve kalıpları kırmalıdır insan. Öğrenilmiş olan, kalın misinalara benzer; dikkatlice bakmadıkça algılanamayıp, insanı sahnedeki dev bir kukla gibi olması gerekenlere bağlanmış oynatan. Ve acısını yaşamalıdır insan; yaşayıp, tüketip, bırakmalıdır. Ve yeniye açık olmalıdır insan; geçmişin tecrübesinin yalnızca o zamanın değişkenlerine bağlı olduğunu atlamamalıdır. Olasılıkların çeşitliliğinden ürküp, denemekten kaçmamalıdır. Denk gelişin rasgeleliğinin altında yatan o eşsiz zamanlamanın farkına varmalıdır. Ve gündüz ve gecenin, kışın ve yazın, doğmanın ve ölmenin, yani dünyanın ve yaşamın şaşmaz düzeninde iyi ve kötünün de yer aldığını, onların da tıpkı diğerleri gibi ardı ardına yaşandıklarına inanmalıdır insan. Ya hep ya hiç, ya siyah ya beyaz yoktur. Koşullar dahilinde bunların hepsi yerlerini bulur. Ben bunlara inanıyorum.

Aynaya bakıyorum; kendimi farklı görüyorum, çünkü dönüşüyorum.

Bir mücadele veriyorum; ya kanatlanıp uçacak ya da nihayetinde sıçacak olduğum.

to Sidelight

nasılsın bir nevi kader arkadaşım
konuşulmaya başlanan o ilk zamanlardan bu zamanlara
neredeydik nerelere geldik
hiçbir şey değişmez gibi gelirken adeta

bir sihirli değneğim olsa
bilemem sen aksini mi isterdin
ama ben seni değiştirmez gibiyim

kırığı bol kalbi cömert
madalyonunun dışlanmış yüzü cazgır
dinleyişi güzel
anlatışı her daim mahzun
gidenleri kalanları ile topyekün
köhne bir han hor kullanılışından
ben gibi

daima önce kendini hırpalayan

bana "hiç de göründüğün gibi değilmişsin"lerle gelen sen
umarım hala küstah bulmamaktasındır beni
yabancılaştım diyemem
kırılıp döküldüğüm oluyor hala
önceliklerim mi değişiyor nedir
kim bilir

bir kayıtsızlık sardı bu aralar kendiliğinden
laf salatalarına doyduğumu farkettim son zamanlarda
tok ağırlamak zor olduğundan sanırım
söylenen çoğu şey tat vermez oldu şu hayatta
hani yani cımbızla da çekilir
satır araları da okunur da
sükuneti sever oldum
kafam kaldırmıyor
kurcalamıyorum

söylenmeyenler ise bir ayrı keyifsiz
o bakımdan davalarında haklısın belki de
ama ne bileyim
uğraşamıyorum
nasılsa biliyorsun mevzu nedir
bu hususta kim ne diyebilir
aslını biliyorsan gerisi teferruat
geçmiş ya da şimdi değil artık
ama ya gelecek gebeyse güzel şeylere
diyorlar ya
bir umuttur yaşamak
o yüzden tekrarlıyorum yine
sen dalgana bak

söylenemeyenler var
ve bunları söyleyemeyenler bir de
kendi adıma diyebilirim ki
ben hep böylelerine aşık oldum
senin için de öyle olmuş anladığım
canıma ot tıkadılar sanırım
terk edicem hepsini teker teker kendimce
söylenemeyenler insanı esir alırmış
esaretlerinin bedeli mutsuzluğumsa
ben bu işte yokum
belki de artık kendimi sevmeye başlıyorum
sen kendini seviyor musun

güzel mutlu kusursuz günlerimizde
yeterince caka sattık galiba
zaman burnun sürtülmesi zamanı
öyleyse akıllanmalı
ben yarın geçmişe elveda demeye gidiyorum
zira geçip gideli baya oluyor
geri gelmeyeceği aşikar
sen de benimle gelsene
belki dönüşte daha güçlü oluruz
olmadı bir bardak su içeriz
duruma göre çay kahve
en olmadı bira

acı çekmek alışkanlık mı oldu
nüks edip duruşundan ötürü boyuna
olanlara şaşırmaz oluşumuz bundan mı
ve olmayınca rahat edemeyip olduruşumuz
yoksa nasıl mutlu olunur biz bir türlü öğrenemedik mi
didikleyip durduk hep
mutlu olduysak da kaçırdık gitti

"an"ı yaşamak diye bir şey var ya
ben onu denedim geçenlerde
birkaç güzel şey yaşadım
o anlarda çok mutluydum biliyorum
başka hiçbir şeyi aklıma getirmemeye çalışıyordum
ama şimdi hiçbirini hatırlayamıyorum iyi mi

onu bunu bırak da
okulun ilk zamanları
sınıfa girer
kapıya en yakın yere otururdun
konuşurken sesin titrerdi
ellerini nereye koyacağını bilemezdin
ben de suratsızsın tekiymişim baksana
ne sanıyormuşum kendimi acaba diye düşünenler olmuş
gelip sorsaydınız keşke
ne cevap verirdim kim bilir o zamanki kafamla
merak etmedim değil

hala topluluk önünde konuşamıyoruz ikimiz de
yine de ne güzel sohbetler geçiyor aramızda
bu da ilerlemek sayılmaz mı
nasıl başladığı silindi bende
hangi arada gelindi buralara
zaman çok hızlı geçti belki
ben takip edemedim

paylaşabilmek güzel
paylaştığın kişiye bağımlı ama
sevmek gibi değil bu
sen sivrisin
ben keskin
deli deliyi görünce çomağını mı sakladı
yoksa deli rolünü sırtlamaktan bıkılmış mıydı
olmazsa yarın törpünü de getir diyeceğim ama
bilmem ki
sence gerek kaldı mı

yalnızca kendini suçlama
sık sık dönüp kendine bakmayı da ihmal etme ama
demiştim ya
ilişkiler hep karşılıklı
etki tepki olayları sürekli tıkıyor gidişatı
sen anlamıyorsun özne olduğundan
halbuki yalnızca değişiyorsun
ve bundan uyduların bir bir yörüngenden çıkışları
yapayalnız kalmaktan korkmasan da
alışılmışın güvenini kaybetmek bir ayrı koyuyor
halbuki sen o bildiğin eski sen değilsin
karşındakiler de tanıdığın o eski insanlar değiller
herkes ayrı sularda yüzmekte şimdi
kendi yoluna gitmekte
su dediğin şeyin tatlısı tuzlusu derini sığı var
boşver diyorum
ortak geçmiş diyorsun
kıymetlidir evet doğru
ama işe yarar bir şey olsa geçmişin ortaklığı
bu dünyada düşmanlık denen şey olur muydu

dün gece yatağa yattığımda
bir süre nefesimi dinledim
ölümlülüğümü hiç bu kadar net hissetmemiştim
aklıma varoluşsal işler düştü
bir sürü karar almaya yeltendim tırsarak
uyumuşum sonra
sabah kalktığımda hepsini unutmuştum

şimdi düşündüm de tekrar
değiyor mu bu kadar kendini yıpratmaya
yani nazımca
sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı
yani tahiri zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdi tahirliğinden
şu veya bu ya da o seni veya beni ya da onu sevmiyor artık
yahut hiç sevmemiş
eee ne oldu yani
sıkıldım ben artık bunlardan
ben burdayım
kapım da kalbim de açık yine
tek farkı abamın altında sopam
ve hor kullanmaya kalkana edecek iki çift lafım olacak bu kez
daha kötüsü oluyor çünkü
ben benden gidiyorum
ve kendime dair elimde kalanlar azalıyor
değerimden bir şey kaybetmesem de

kötünün de kötüsü var zira nazımca
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
öleceğiz bir gün oğlum
ve zamanı da kim bilir ne zaman
e neyin önemi kaldı öyleyse
insanlar mı dersin
biz de insanız
bıraksana allah aşkına...